“İnanç, Sevgi ve Azim Üçgeninde Bir Yaşam” NURTEN ÖZTÜRK’ün yaşamsalı…

Ben değişimin ta kendisiyim diye düşünürüm bazen. Uzun,  zorlu bir bir süreci hızla kat eden ve her adımda farklı bir insan dokusu ile karşılaşıp o doku ile birlikte büyüyüp gelişen, her dönemeçte ardına sıkıca bağlanarak ilerleyen ve sonunda hep birlikte rengarenk gökkuşağı oluşturan “bir öğretmen.” Darwin’in  evrim harikası insanın en renkli örneklerinden birisi. Kocaman kalbi, sorularla dolu beyni olan “Kadın”. Küçücük bir dağ köyünde başlayıp tüm Türkiye’yi kucaklamaya ve tüm insanlığa ulaşmaya çalışan bir yaşam.

ÇOCUKLUK YILLARI
Köy enstitüsü mezunu bir köy öğretmeni ile okuma yazmayı kocasından öğrenen bir köy kızının ilk çocuğuyum. Elektriğin, telefonun, televizyonun olmadığı, kandili söndüğünde zifiri karanlığa bürünen evlerde, köy kadınları arasında geçti ilk çocukluk yıllarım. Onlarla toprak çapaladım, kara saban sürdüm, tınaz savurdum, dantel, örgü ördüm birlikte. Masum dedikodularına, küçücük dünyalarına şahit oldum. O yıllarda Cumhuriyetin aydın Türkiye’si her köye bir okul yapabilmiş ve bir öğretmen gönderebilmişti. Beş sınıfın bir arada okuduğu okullarda okudum. Öğretmen her şeyi idi köyün. Aydın yüzü idi. Gece okullarında okuma yazma bilmeyenler kadın-erkek ayırımı yapmaksızın eğitilir, cehaletin pençesinden kurtarılmaya çalışılırdı.

İşte o yıllarda Babamın çevresine anlattıkları ile başladı Atatürk’e olan hayranlığım. Osmanlının çatırdayan gövdesinden koskoca bir Türkiye Cumhuriyeti kuran mavi gözdü devdi o. Atatürk’e ülkemizi, bize kazandırdığı, Cumhuriyeti kurduğu, yaptıkları ve öngörüsü ile Türk kadınının kimliğini ve hak ettiği değeri bulmasını sağladığı için Babama da bize Atatürk ve Vatan sevgisini öğrettiği, her kötülüğün her türlü gericiliğin cehaletten kaynaklandığını, cehaletle mücadele etmenin gerekli ligine inandırdığı “Işık ol kızım ve ışığını yay ki karanlıkta kalanlar aydınlansın diye beni yüreklendirdiği için hayranlık ve minnet duydum. Anneme ise sürekli kendisini geliştirmeye çalıştığı, öğrenme isteği ve bana sürekli çok okumam, çok çalışmam konusunda baskı yaptığı için. Bak kızım derdi annem. Her işi öğren ve yap. Yaptığın bana ise öğrendiğin kendine.

“Eğitimsiz kadın, eksik kadındır. Ben bu fırsatı bulamadığım için eksik kaldım. “Çok okumalısın, iyi bir mesleğin olsun. Kız çocuklarının okuması erkeklerden daha önemli” Sofrada izi olanın yemede yüzü olur.” Evine sende ekmek getirirsin.Erkeğinin eline bakmazsın.

Kadının mutlaka çalışması, işlevsel anlamda eğitim görmesinin gerekliliğine ve çalışan kadının konuşan kadın olduğuna ilk çocukluk yıllarımda inandım. Ne yazıktır ki sonraki yıllarda köy enstitüleri kapatıldı, köy okulları öğretmensiz bırakıldı ve çoğu ahır olarak kullanılmaya başladı. Bu günün Türkiye’sinde taşımalı sistemle çocuklar şehirdeki okullara taşındı veya yatılı bölge okullarına gitmek zorunda bırakıldı. Öğretmensiz, ışıksız kalan köylüler büyük şehirlere taşınmak zorunda kaldı. Köylerde kalanlar ise rüzgarın estiği yöne göre pozisyon aldılar. Gelenler için uygun ortam, yeterli eğitim, sağlıklı entegrasyon olamadığı için bu kez de şehirlerimiz koca bir köye dönüştü. Kadınlarımız üzerindeki baskı, Münevverler, Özgecanlar, Ayşegüller, Güldünyalar arttıkça arttı.

Hepimizin uykularını kaçıran, toplum vijdanını sızlatan olaylar bitmeli artık. Eğitimsiz kadınımız kalmamalı. Üreten, yaratan , koruyan çalışkan kadınlarımız hayatın her alanında varlıklarını, vazgeçilmezliklerini kanıtlamalı. Bu duygularla yoğrulmuş ben çok çalışmaya, kendimi iyi yetiştirmeye, ülkeme ve insanımıza yararlı bir insan olmaya andiçtim.

Hedefim belli idi. İyi bir öğretmen olmak. Çocukluk yıllarımın bana kattıklarını öğrendiklerimi sevgim ile birleştirerek insana ulaşmak, bulunduğum her ortama değer katmaya çalışmak.

ÖĞRENCİLİK ve EVLİLİK
İstediğiniz hiç birşeye kolay erişemiyeceğinizi, zorluklarla mücadele etmeyi, sihirli değnek diye birşeyin olmadığını, sihrin kendimiz olduğunu öğrencilik yıllarımda öğrendim. Çocuklarımızı pamuk kundakta sarmalamak yerine onların büyümesine izin vermenin gerekliliğini de o yıllarda gözlemledim.

Çalışkan bir öğrenci olduğum için Sinop kız öğretmen okulundan Çapa Yüksek Öğretmen okuluna gönderildim. Benim gibi Haruniye öğretmen okulundan gönderilen, kırsal kesimde büyüyüp benim ideallerimi taşıyan Atatürk ve babamdan sonra hayatıma yön veren sevdiğim ve hayatımın her alanında beni koşulsuz destekleyen 3.üncü erkekle orada tanıştım. 68 kuşağı dedikleri bir dönemde okuduk üniversiteyi. Darbeler gördük ardı ardına. Çatışmalar arasında büyüdük. “Kapı kadar konuşabilmek için oda kadar öğrenmek gerektiğini, Bildiğimiz kadar konuşmayı, bilmediğiniz yerde susmasını ve dinlemesini bilmeyi birlikte öğrendik.” Her iki okulu birlikte okumanın güçlüğüne rağmen bir an önce mezun olup evlenebilmek için 4 yıllık Üniversiteyi ve Yüksek öğretmen okulunu 2.5 senede bitirerek evlendik. İş hayatı, annelik ve eşlik üzerine kurulu bu eşkenar üçgenin içerisinde en zor olanı hepsini en iyi şekilde yapabilmekti. Birlikten kuvvet doğduğunu, her güçlüğü birlikte yenebildiğimizi “Bu günün işini yarına bırakmamayı” Mutlu bir beraberlik için sevgi, saygı ve hoşgörü gerektiğini, mutlu insanın daha başarılı olabileceğini birlikte öğrendik.

ÖĞRETMENLİK ve İŞYAŞAMI
Öğretmenliği çok sevdik ve çok iyi öğretmenler olduk, iyi öğrenciler yetiştirdik.9 yıl öğretmenlik sonrası eşim ticarette denemek istedi şansını ve madeni yağ ticaretine başladı.13 yıllık öğretmenlik sonrası bende eşime destek olmak istedim ama hep öğretmen kaldı yüreğim. Ben şirket içindeki işleri ve cari hesapları kontrol ederken o sahada koşturmaya daha çok vakit bulur oldu. Kendi deyimi ile kasayı bana bıraktı. Böylece 80’li yıllarda erkek egemen bir sektörde bir bayan görmek çok kişiyi şaşırtsa da çalışanlarımızın bile direnci ile karşılaştığımda eşim “sabırlı ol, yakında tuvalete giderken bile sana danışacaklar” diyerek beni yüreklendirdi. Kendisi sabırsız olsa da “sabırlı olmayı ve inandığım konularda tavizkar olmamayı” ondan öğrendim. 10 yıl içinde küçük bir madeni yağ dükkanından Türkiye’nin en büyük madeni yağ ve akaryakıt distribitörlüğüne sahip olduk.1992 yılında Mersin’den İstanbul’a taşınarak birlikte Türkiye’nin ilk yerli sermayeli Akaryakıt şirketi olan Opet’i kurduk. Çalışkanlığımız, dürüstlüğümüz, insana insanca yaklaşımımız, yaşamda karşımıza çıkan fırsatları görerek doğru değerlendirmemiz , nakti ve vakti doğru kullanmamız sayesinde şirketimiz hızla büyümeye, istasyon sayılarımız artmaya başladı. Kadın duyarlılığım sektörde bir şeyler eksik olduğunu söylüyordu. Mekanik, damarlarında kan dolaşmayan, para kazanmaya endeksli sektör yalnız araçlara hizmet ediyordu. Oysa aracı kullanan ve aracın sahibi olan insandı. Aracın yerine insanı koymalıydık. “Önce insan”

O güne kadarki bilgi ve birikimimiz, her şeyden önce ülkemiz ve insanına, onun en iyiyi hak ettiğine olan inancımızla istasyonlarımızın hizmet kalitesini yükseltmeye çalıştık. Bize emek verenlere, bize değer verenlere karşı görev ve sorumluluklarımız olduğunu, herşeyi devletten, milletten beklemenin yanlış olduğunu düşünerek, kazancımızın bir kısmını hayır faaliyetlerine, okullar yapmaya, öğrenci burslarına sponsorluklara ayırmaya başladık.2002 sonunda Koç grubu ile gerçekleştirdiğimiz yüzde elli ellilik ortaklığın kattığı ivme ile şirketimiz daha hızlı büyümeye başladı. Aile ile ilişkimiz çok sevdiğimiz değerli büyüklerimiz çok sevdiğimiz Semahat Arsel’in ve Rahmi Koç Bey’in sıcacık ve saygın Mustafa, Ömer ve Ali Koç’un kardeşçe yaklaşımı sayesinde her geçen gün daha da güçlendi.

SOSYAL SORUMLULUK PROJELERİ VE LİDERLİK
Opet olarak, 2000 yılında Ülkelerin medeniyet göstergesi olan, o zamana kadar girilemez durumdaki istasyon tuvaletlerini girilebilecek, annelerin çocukları için endişe duymadan kullanabilecekleri, engellilerimizin rahatça kullanabileceği hale getirmek amacı ile Temiz tuvalet kampanyası başlattım. İstasyonlardaki tuvaletlere engelli tuvaleti şartı ve standardı getirdim ve bebek bez değişim yerleri yaptırdım. Aynı yıl, Kapadokya’nın uluslararası tanıtımı ile ilgili “Uygarlıklar Beşiği Anadolu” isimli bir proje gerçekleştirdik. Pek çok yabancı konuğun katıldığı bu büyük organizasyonda bölgedeki tüm tuvaletleri tertemiz hizmete sunmamız onların gözündeki Türkiye’ye çıta atlatmıştı. Bu sorunu ülkemizde kökten çözmeye karar vererek Eğitim, uygulama, denetim faaliyetlerine hız verdim. Bundan sonra kendi denetimimde olmayan projelerle enerjimi tüketmeyecek kendi projelerimizi kendim yapacak, daha çok insana ulaşacak, Opet için değişim ve fark yaratacak şeyler yapmaya çalışacaktım. Bir taraftan istasyonlarımızın hizmet kalitesini yükseltecek çalışmaları fiili olarak takip ederken, diğer taraftan her biri tüm toplumu kucaklayan, ihtiyaçların çözümüne yönelik, hem geçmişimize tarihi değerlerimize, hem yaşadığımız ana hem de geleceğe yönelik büyük sosyal sorumluluk projeleri gerçekleştirecektim. Sevgili eşimin ve Opet’in desteğinin tüm bu projelerin kaldıracı olacağından emindim. Öğretmen iken öğrencilerimi ezbercilikten kurtarma, gerçek hayatla yüzleşip geleceğe hazırlamaya yönelik çalışmalarım nedeni ile Apollo adını taktı öğrencilerim, gülümsedim, Temiz tuvalet kampanyası nedeni ile 16 yıldır çalışanlarımızdan kurduğum eğitim ve denetim ekiplerimle köy kasaba demeksizin istasyon istasyon dolaştığımda, okullara, belediyelere, camilere, sağlık merkezlerine, TCDD’ye girdiğimde, TSE standartlarını değiştirdiğimde eskiden girilemeyen tuvaletleri girilir hale getirdiğimde, Yurtdışında Mekke, Medine, Cidde, Riyad, Makedonya) dahil olmak üzere milyonlara ulaştığımda, (9 milyon), sayısız ödül, teşekkür mektubu aldım. (yalnız ilk yıl 25000) İngiltere’de uluslararası Golden Awards ödülü aldığımda kimi çılgın kadın dedi, kimi Eli Öpülesi Kadın. Kadın olarak, kadınlığımla ve kadınlarımızla gurur duydum. Her ilde bir Örnek köy diye yola çıkıp köyleri rehabilite etmeye çalıştığımızda, çocukluğumda bıraktığım yerden daha gerilerde kalmış boşalmış, yaşlılara bırakılmış köyler gördüm.

Küresel ısınmanın korkutan sonuçlarını geciktirebilmek için Yeşil yol projesini başlatarak istasyonlarımız ve çevresini ağaçlandırmaya başladık. Opet’ten yakıt alan müşterilerimiz için ağaçlar dikip Opet parkları, bulvarları, ormanları yaptık.

Aileleri bölüp parçalayan, ülkemizi kana bulayan trafik canavarı ile baş edebilmek için Trafik Dedektifleri projesini başlattık. İki milyon çocuğumuzu eğittik. Ve trafikte çocuk ölümlerini 3.7 oranında azalttık. İstasyonlarımızda “Emniyet Kemeri değil, Yaşam Kemeri” diyerek kemersiz kimseyi yola çıkartmadık. Projelerimizin başarısı ulaştığımız insan sayısı ve yarattığımız değişimdir diye düşündük.

Tarihe Saygı Projesi ile  Çanakkale savaşlarının  yaşandığı Gelibolu yarımadasını, tarihi dokusuna uygun olarak rehabilite edip aziz şehitlerimiz için şehitlikler yaptığımızda kimi Yarımadanın meleği, kimi şehitlerin anası, kimi Atatürk’ün kızı dedi, mutlu oldum. Türkiye Büyük Millet Meclisi “üstün hizmet madalyası” verdiğinde onur duydum. Ve aldığım ödülü hak etmek, bana güvenenlerin güvenini boşa çıkarmamak için daha fazla çalışmaya özen gösterdim. Ama bu gün burada şahsımı sonsuz onurlandırdığınız ödül boşa geçmemiş bir ömür demek benim için. Fark yaratmak ve değişimi yönetebilmek için daima hedeflerimiz olmalı. Benim bundan sonraki hedefim; ülkem ve insanlarımız için, kusursuza yolculuk için yola devam etmek olacak.

Savaş değil barış
Nefret değil sevgi
Karanlık değil aydınlık yarınlar için olacak mücadelem.

BİTMEYEN ÖĞRETMENLİK
Ülkemizde Akaryakıt sektörüne şirket kurucusu ve yöneticisi olarak giren ilk kadın olarak sürekli çalışan kadın sayısını arttırmaya, eşi ile omuz omuza çalışabilmesi için yüreklendirmeye çalıştım. İş yaşamımda da mekaniklikten uzak durdum. Aracın, paranın yerine aracın ve paranın sahibini koydum. Her işimi sevgime katık yaptım. Hayatın merkezine insanı koydum. İnsanı tanımak ve empati yapabilmek, iyi bir insan ve yönetici olmayı kolaylaştırır. Yani biraz emek, biraz da yürek ister başarmak için. Sektördeki hizmet anlayışının değişmesine neden olduğumu söylüyorlar. Takdirleri için teşekkür ediyorum. Doğasında üretkenlik, yaratıcılık, iletişim becerisi, duygusallık, sahip olma, koruma ve yöneticilik yeteneğine sahip olan kadının fırsat verildiğinde tüm dünyayı etkileyecek büyük işler başaracağına inanıyorum. Aile birlik ve dirliğini koruma konusunda büyük bir irade ve savaşma gücüne sahip kadınlarımız, hem iş dünyasında hem de sektörümüzde üzerlerine aldıkları görev ve sorumluluklarını en güzel şekilde yerine getirmeye çalışıyor. İleri görüşlü, tedbirli, hırslı, çalışkan ve takipçiler. Bu da girdikleri ortamlara dinamizm ve kalite getiriyor. Fırsat verilir ise istekli, yetenekli, birikimli, çalışkan kadınlarımızın çalışma hayatının her alanında başarılı olacağına inanıyorum. İşte bu nedenle bayi eşlerini ve tüm kadınlarımızı iş yaşamına girmeleri için teşvik ettim.

Çevremde hep mükemmeli aradım. Gittigim yoldan geri dönmek yerine yeni yollar bulup ileri gitmeye çalıştım. Boşa konuşmak yerine çalışmayı, söylem yerine eylemi tercih ettim.

TTK eğitimleri için gittiğim Konya’daki istasyonlarımızdan birinde eğitimlere başladığımda dinleyen kimse yok dediler. Verdiğim broşürlerden birindeki resimleri ilgi ile anlamaya çalışan bir kenarda 3-4 yaşlarında çocuğuyla oturmuş kara çarşaflı kadını göstererek “O var ya dedim. Bir insan bir insandır.” Akşam yemekli toplantıya en çok 350 kişi beklerken 1350 kişinin gelip beni dinlediğini görünce yanımdaki tüm çalışanlarımı restorantın mutfağına yardıma gönderdim. Bakın bu gün birken bin olduk diye sevindim.

Nehirler gördüm engeller karşısında parçalara ayrılıp toprakta yok olup giden. Nehirler gördüm engelleri aşamayınca durup güçlenmeyi ve engelleri aşıp denize ulaşmayı yeğleyen.

Bölünmenin, parçalanmanın dağılmanın yok olmaya neden olduğunu öğrendim.

İşimi yaparken basit, anlaşılır, kolay anlatılır yöntemler seçtim. Küçük engellerin beni durdurmasına izin vermedim. Duygusal düşünmek, mantıksal davranmak oldu felsefem.

Nerede nasıl davranacağını bilmek beklentileri büyük tutmamak hedefleri büyük tutmak gerektiğini deneyimledim.

Benim güneşim sevgi dedim ve

Sevmekten asla vazgeçmedim.

Sevginin yeşerttirdiğini, Nefret’in ise  kuruttuğunu gördüm.

Kendimizi, yeteneklerimizi, yapabileceklerimizi keşfedip ulaşabileceğimiz hedefler koyacağız, kendimize ve hedefe kilitleneceğiz dedim.

45 yıldır evli ve 45 yıldır fiili olarak çalışan bir iş kadınıyım. 3 çocuk ve 4 torun sahibiyim. Hep koşturmakla geçti zamanım ama zamana yetişmek için değil. Zamanı arkama almaya az zamana çok şey sığdırmaya organize olup bu günün işini yarına bırakmamaya çalıştım. Kendi kendimi disipline etmeye, ümitsizliğe kapılmamaya ve kendi kendimi motive etmeye çalıştım. Zorluklarla olgunlaştım, benimle birlikte olanları hoş tutmaya, kırıcı olmamaya özen gösterdim. Yol gösterici olmaya çalıştım, onların başarılarını izlemeyi, onları yüreklendirmeyi yeğledim. Benim için liderlik kökleri ile sıkıca sarmalayan dallarında çiçekler açtıran ve hep ışığa yönelen, güneşi görmeye çalışan ulu bir ağaç gibiydi. Çiçeklerimin (çalışanlarımız) tohum verişine kadarki süreci keyifle izledim; daha iyi iletişim ve sıcacık bir aile ortamı yaratmaya çalıştım. Adil, yol gösterici ve motive edici olmaya çalıştım. Vermekle almak arasında denge kurmaya çalıştım. Her şeye maydanoz olmamayı, pişmiş aşa soğuk su katmamayı öğrendim. Başkalarının başarmasına yardımcı olursak başarılı olabileceğimizi başarının başaracağım diyenlerle, başarabilirsin diyenlerin ortak eseri olduğunu öğrendim, güçlükleri yendiğimizde daha güçleneceğimizi, güçlüklerden yılmamak gerektiğini öğrendim. Ben değil biz demeyi öğrendim. Mutluluk içimizde deyip mutlu olmaya, mutluluk yaratmaya, yaşatmaya çalıştım.

Çağı yakalamak sözünü sık kullanmama rağmen hiç sevmem. Sahip olduğumuz değerleri koruyup geliştirerek çağın ötesine geçmek varken, bir yerlerde takılıp kalmanın hüznünü duyarım. Bu nedenle sürekli geleceğe dönük projeler geliştiriyor ve bu dünyada iz bırakmaya çalışıyorum. Çünkü her insanın dünyaya gelirken bir amacı ve yaratacakları olduğunu düşünüyorum.

Bizim için ne söyleyebilirsin diye sorarsanız “iz bırakın” derim. Bu dünyadan gelip geçtiğinizde ardınızda hırçın bir rüzgar gibi kırılmış dallar değil tomurcuk tutmuş ağaçlar ve rengarenk açmış çiçekler bırakın. Bu yaşam konusunda benim en büyük şansım; beni her koşulda destekleyen, sevdiğim eşim ve çalışan bir annenin çocukları olduğunu baştan kabullenen sevgili yavrularım, güzel torunlarımdı. En büyük şansım çocuğumuz gibi görüp sevdiğim Opet ve çalışkan, güvenilir yol arkadaşlarımdı. En büyük şansım bana inanıp destek veren insanımızdı, halkımızdı, sizlerdiniz.

Öylesine mutluyum ki bu akşam! Bu ödül benim için boşa yaşanmamış bir ömür demek. Hayatımın herhangi bir döneminde yollarımızın kesiştiği, beni seven, bana saygı duyan herkesin bu ödülde hakkı var. Bu ödül hepimizin.

Hayatımın özeti: Çalışmak, çalışmak, çalışmak

İş yaşamına bakışımın özeti : “İşin büyüğü küçüğü yoktur. Önemli olan yapılan işin en iyisini yapabilmektir.” Başarımın ortak paydasına koyduklarım : Sevgi, saygı, hoşgörü, kararlılık ve tutarlılık, mutluluk, tutku, inanç. Geleceğin kadınlarına asla vazgeçme diyeceğim 3 şey:

  1. Önce kendinizi keşfedin, kendinize inanın ve güvenin.
  2. İnandığınız ve sevdiğiniz işi yapın veya yapmak zorunda olduğunuz işin seveceğiniz yönlerini bulun.
  3. Kararlı ve tutarlı olun ve başladığınız her işi mutlaka en iyi şekilde bitirin. Önünüze çıkacak veya çıkarılacak engel ve zorluklardan ürkmeyin. Toplumsal yaşamın her kademesinde kendinizi zeka, bilgi, beceri ve çalışkanlığınızla kanıtlayın ve karar organlarında görev almaktan korkmayın. İş ayrımı yapmayın ve kadın olduğunuz için ayrıcalık beklemeyin.

Toplumsal yaşamın her kademesinde kendinizi zeka, bilgi, beceri ve çalışkanlığınızla kanıtlayın ve karar organlarında görev almaktan korkmayın. İş ayrımı yapmayın ve kadın olduğunuz için ayrıcalık beklemeyin.